YARALI GENÇ ve DOKTOR BABA

Doktor olarak görev yaptığım hastanedeki hızlı bir çalışma temposunun ardından, tedavi odasından çıkıp ofise geldiğimde, hemşire odasının telefonu çalıyordu…
Oturduğum yerden büyük bir güçlükle ayağa kalktım ve telefona gittim.
Karşıdaki ses acilde trafik yaralılarının olduğunu, içlerinde çocuklarında bulunduğunu, damar bulamadıklarından dolayı acile yardıma gelmemi söylüyordu.
Tüm yorgunluğumu unutmuş, hızla acil servisine yönelmiştim ki; diğer telefonda nöbetçi hekimin icapçı Beyin Cerrahi hekimiyle gelip gelmeme konusundaki tartışmasını duydum.

Nöbetçi hekimin sesi ortalığı çınlatıyordu:
-Ne yapalım? Bırakalım ölsün mü bu insanlar? Gelmek zorundasınız!
-Gittiğiniz davet beni ilgilendirmez! Çok önemli bir davetti madem, nöbet değiştirseydiniz!
-Siz Hipokrat yemini etmediniz mi ?

Konuşma böyle sürüp giderken, gelen asansöre binerek koşarak acil servisine gittim.
Her yer kan içinde, ağlayan, koşuşturan, yakınını bulmaya çalışan bir yığın insan vardı.
Bu kalabalıkta sağlıklı bir iş nasıl yapılırdı bilmiyordum ama herkes birilerine bakma gayreti gösteriyordu.
Acil serviste yatak kalmamış, sedyelere yatırılanlar ilk müdahale yapılıncaya kadar bekletiliyor, personel yetersiz kaldığı için yukarı sevk edilen hastaları servise aileleri çıkartıyordu.
Onca kazazede içinde, başında kimsesi olmayan ama durumu da oldukça ağır 15-17 yaşlarında bir genç vardı.
Gerekli müdahalesi yapılmış fakat sevk edildiği beyin cerrahi hekimi henüz görev yerine gelmediği için orada bekletiliyordu.
Kendime ait serum ve tedavileri uyguladıktan sonra o çocuğun başına giderek ilgilenmeye çalıştım.
Şuuru yerindeydi, konuştuklarımı anlıyor fakat cevap veremiyordu.
Hayatının son anlarını yaşadığını görüyor ve yalnız olduğu için korkunç derecede üzülüyordum ama onu orada yalnız da  bırakamıyordum .
Zaten ben onunla ilgilenirken acil servis boşalmış, tüm hastalar gerekli servislere dağıtılmıştı.
Genç iyice kötü olmuştu, bırakma dercesine ellerimi sımsıkı tutuyordu.
Gözlerinden yaşlar süzüldükçe kendimi bende tutamaz hale gelmiştim, eğildim yanaklarından öptüm ve  “Bırakmayacağım seni, sakin ol, üzülme sakın” diyordum hiç tanımadığım ve daha önce hiç görmediğim bu insana.
Anlatılmaz bir yakınlık hissediyor, sanki onun acısının aynısını ben  çekiyordum…
Çok acı çekiyordu, hem yalnızlığından hem de geçirmiş olduğu beyin travmasından.
Ne kadar süre daha onunla kaldığımı hatırlamıyorum ama artık  o aramızda değildi, bu dünyayı terk etmişti ve ben hala gelmeyen doktoru suçluyor, içimden lanetler yağdırıyordum.
Derken beyin cerrahi hekimi gelmişti…
Hastanın, daha doğrusu ölmüş gencin üzerindeki çarşafı almamı söyledi.
Çarşafı kaldırdığımda doktorun hiç bir şey söyleme fırsatı olmadan yere düştüğünü gördüm.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
Yemekli bir davetten gelmişti, “acaba çok mu sarhoştu, ya da bir kalp krizimi geçiriyordu” diye düşünürken, diğer hekim arkadaşları olaya müdahale etmişlerdi bile.
Bu doktor, ölen o gencecik insanın babasıydı ve ne yazık ki; kendi evladının tedavisi için çok geç kalmıştı.
Ve bu kötü günde oğlunun acısıyla felç geçirmiş ve görevine yeniden dönememişti.

Kıssadan Hisse:
Eğer doktor o hastaya sırf insan olduğu için saygı gösterseydi ve kendisini diğer anne-babaların yerine koysaydı, bu üzüntüyü ve evlat acısını yaşamayacaktı. 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s