
Bursa, Türk ruhunun en halis ölçülerine sahip, iliklerine kadar bir Türk şehri.
Evliya Çelebi’ye göre ‘’ruhaniyetli bir şehir’’.
Sadrazam Keçeci Fuat Paşa’ya göre de ‘’Osmanlı tarihinin dibacesi, yani önsözü.
Ne olursa olsun, hep kuruluş çağının havasını saklar.
Bu şehirde belirli bir çağa ait olma durumu o kadar kuvvetlidir ki; insan ‘’Bursa’da ikinci bir zaman daha vardır’’ diye düşünebilir. Yaşadığımız zamanın yanı başında, ondan çok daha başka, çok daha derin, takvimle ve saatle alakası olmayan yekpare bir zaman. Bu zamanı bildiğimiz saatler saymaz, o şehrin nabzında kendiliğinden atar.
Tarih bu şehre damgasını o kadar derin ve kuvvetle basmıştır ki; camileriyle, türbeleriyle, mezarlarıyla, hanlarıyla, çınarlarıyla ve çeşmeleriyle, hülasa geçmiş zamanlardan kalma aydınlığıyla sizi yakalar, sohbetlerinize konu olur, hayallerinize yön verir.
İsimler de bunlardan biridir ve bunları bir kere öğrendiniz mi artık unutamazsınız. Gümüşlü, Şeyh Edebali, Yeşil, Emir Sultan, Geyikli Baba, Konuralp, Nilüfer Hatun. Bunlar mazi dediğimiz o uzak masal ülkesinden toplanmış, özel renkleri olan lezzetlerdir.
Duvar, kubbe, kemer, mihrap, çini, hepsi Yeşil’de dua eder, Muradiye’de düşünür ve Yıldırım’da harekete hazır bir kartal hamlesiyle ovanın üstünde bekler. Hepsinde tek bir ruh vardır. Çünkü Mimari sadece belli bir malzemeyi, belli bir gaye uğruna kullanmak değildir. Atalarımız inşa etmiyorlar, ibadet ediyorlardı. Maddeye geçmesini istedikleri bir ruh ve imanları vardı. Taş ellerinde canlanıyordu.
Fakat kuruluş asrından sonra Bursa, sevdiği ve büyük işlerinde o kadar yardım ettiği erkeği tarafından unutulmuş, boş sarayının odalarında tek başına dolaşıp içlenen, gümüş kaplı küçük el aynalarında saçlarına düşmeye başlayan akları seyrede seyrede ihtiyarlayan eski masal sultanlarına benzer.
İlk önce Edirne’nin kendisine ortak olmasına, sonra İstanbul’un tercih edilmesine kim bilir ne kadar üzülmüş ve nasıl içten içe ağlamıştır!
Belki de her ölen Padişahın ve Cem Sultan olayına kadar her öldürülen şehzadenin cenazesi şehre getirildikçe, bu geçmiş zaman güzelinin kalbi bir kere daha burkuluyor. ‘’Benden uzak yaşıyorlar, ancak öldükleri zaman bana dönüyorlar. Bana da bundan sonra sadece onların ölümlerine ağlamak düşüyor!’’ diyordu.
Evet, Muradiye küçük türbeleriyle genişledikçe Bursa hangi vesilelerle ancak hatırlandığını anlar.
BEYYİNAT tarafından Ahmet Hamdi TANPINAR’ın BEŞ ŞEHİR
kitabından derlenmiştir.